9 Aralık 2022, Saat 06.40 – Sincan
Buraların işleyişine ayak uydurmak pek kolay değil. Askerlik anılarında anlatılanlara denk düşüyor epeyce… Ancak bir insan sıcağı da dönüştürüp dağıtacak kadar güçsüz. Dün sebze meyve talepleri dağıtım günüydü, önceki hafta sayım nedeniyle kantin talepleri dağıtılmadığından bu haftayı beklerken gelen giden olmadı. Bizim koğuşlardan sorumlu memura sordum avukatları görmeye giderken. Meğer önceki haftanın “ihtiyaç istem fişi” bu hafta yeniden doldurulmalıymış. Gene de bir araştıracağını söyleyip avukat tarafının sorumlusuna devretti beni. Dönüşte bir süre sonra koğuşun kapısı açıldı, ellerinde torbalarla kantin görevlileri. Kendi aldıklarından pay etmişler bana meğer… İşte dedim, tüm bu kötülüğün sıradanlığına kapılıp gidenlere inat, iyilik kazanacak sonunda. Kolay olmayacak ama eninde sonunda dayanışma var edecek bizleri. Tüm insanlıktan azletme girişimlerine rağmen.
Gazetede okuduğumdan beri hep aklımda olan, bir türlü yazamadığım bir haber var. Dün de bizim Sincan Ceza İnfaz Kurumu yayın organı “Sesleniş” ağustos ve eylül sayıları gelince, adli yıl açılışında Adalet Bakanının konuşması üzerine oturup yazayım diye düşündüm yeniden. Yargı bağımsızlığı üzerine değil yazacaklarım, onu 23 Aralık günü duruşmada etraflıca ele alacağım. Meslek örgütümüze yönelik söyledikleri vurdu beni can evimden. “Türk Tabipleri Birliğinin tabiplerin haklarını savunduğuna şahit değilim. Sadece iktidarın zarar göreceği bir şey varsa orada iktidar zarar görsün diye, tabiplerin menfaati olsun diye değil. Bugüne kadar Tabipler Birliğinin, Türkiye’deki tabiplerimizin meslek menfaatleri, meslekleri ve diğer alandaki işlerinin daha iyi olması için sundukları tek bir tedbir, tek bir öneri yoktur” demiş Bekir Bozdağ. Buna hakikat bükücülük bile diyemeyeceğim. Bu meslek örgütüne kendilerine, sevdiklerine ayıracakları zamanı vakfeden, 1953 yılında kuruluşundan beri, emek sağlık ortamını iyileştirmeyi ödev bilen, hele son 20 yılda AKP’nin sağlığı, sağlık çalışanlarını tüketim nesnelerine dönüştürme, sağlığın kâr hedefi ile ticaretini yaygınlaştırma, hepimizi değersizleştirme hamlelerine karşı özveriyle mücadele eden TTB emekçileri, meslektaşlarımızı yok sayan, bu emeği hiçleştirme çabasında olan anlayışa hakikat bükücülük dahi bu açıklamayı munisleştirme çabası olur.
Birçoğu eksikli de olsa TBMM’den geçen yasa tasarılarından tutun da, açılan davalarla durdurulan nice haksız yasal düzenlemeye, son dönemde dayanışmayla kurduğumuz mücadele hattında, emekliliğe yansıtamasalar da ücretlerimizde yapmak zorunda kaldıkları iyileştirmelere, çalışma koşullarımızı biraz olsun düzeltme telaşlarına tüm bu kazanımlar emeklerini TTB’den asla esirgemeyen meslektaşlarımın yürekli çabalarıyla olmuştur. Bu hakikat bükücülük hamlelerine karşı, suya değil tarihe yazmak adına yola çıkan sevgili dostum, meslektaşım Onur Hamzaoğlu’nun o titiz akademisyenliğine, hukuk büromuzun sevgili avukatlarından hem gazeteci kimliği hem de akademisyen ruhu taşıyan Özgür’ün aklına katılıp ortaya çıkan “Kazanımlarımız” kitapçığına bakmak bile yeter. Daha yayımlanalı, TTB web sitesinde yerini bulalı bir yılı bulmadan kattıklarımız, bilgi nesnelleştirme, değersizleştirme girişimlerinin de sonucu olan sağlıkta şiddete karşı özellikle iki dönemdir Merkez Konseyinde birlikte emek vermekten, ama en çok da yakından tanımaktan onur duyduğum gencecik meslektaşım Alican Bahadır’ın onca emeğine saygısızlık addederim bu sözleri, “iftira” da diyebilirim gerçi. “Beni suçlayanların üzerinizdeki etkisini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar ben kendi hesabıma onları dinlerken az daha kendimi unutuyordum” diyor ya Sokrates savunmasında, biz unutmayalım, bu da tarihe bir not olsun. Salgının başından beri hep birlikte toplumun sağlık hakkı için yürüttüğümüz mücadele, hakikatin itirafını mümkün kılan o çaba dahi yeter meslektaşlarımızın emeği önünde saygıyla, umutla eğilmem için. Unutmayalım düşmanlığa karşı dayanışma her dem kazanmıştır. Bizim de dayanışmamız var!